Let it be..

Bazen böyle dili tutulur insanın. Nedeni muhtelif olabilir tabii, lakin yoktur sebebi. Ya da çoktur ve belki de boştur. Yaşamın iradesi karşısında nedir ki kişi, cüzzi varlık haddini bilmeli. Her şeyi kontrol edemezsin, kendini bilmeli. Bazen izlemek gerekir, let it be…

Neyi?

Ne olduğunu bilsem böyle sözü eveleyip geveler miydim sanki?

Peki, çok mu fena bu tanımsızlık hali?

Bilmem ki, yenidir, gizemlidir, kendinden menkuldür …

Göze alınmıştır, üstüne gidilmiştir, yola çıkılmıştır, ok yaydan fırlamıştır gayri.

Ya neler gizlenir bu sözlerin altında?

Sadece bilmeyiş, sadece merak ve sadece kendini tartmak hali mi acaba?
Dönüp dolaşıp sıfıra dönen yıkıcı bir dürtü mü yoksa?
Ya da düpedüz başa çıkamayıştan mı ibaret hepsi?

Tanımlamayı sevdiğimi söyleyemem, kendimi alamasam da cümleler kurmaktan.

O halde varsın dalgalansın o neyse.
Aceleye gerek yok, dilediği kadar sürsün.

Varsın çalkalasın doğrularımı, alışkanlıklarımı,
Varsın yeniden kursun OYUNU…

Mutlu sona mecbur değil, melodram ise hiç değil. Bitmek zorunda bile değil.

Yeniden, yeniden deneyimlesin bilinmeyeni. Ki o kendiniz bile olabilirsiniz!

Yeniden olmaya kalkmak, yoğrulmak, pişmek ya da çiğ kalmak sonsuza kadar…

To be or not to be!

Bir bilet lütfen, yükte hafif pahada ağır olsun rica ederim. Alalım yerimizi, seyredelim biraz. Alem bizi, biz alemi…

Nina Bencoya
24.06.2009