Pieter Breughel: 16 yüzyıla eleştirel bir bakış

Köylü” Bruegel’in “Körler”i

Nedim Serkan Durak

Temmuz 3, 2009 / Yazısından alıntıdır”Günümüzde ağırlıklı kısmı Belçika topraklarında yer alan Flaman bölgesi, 16. yüzyılın sonlarına dek bir Hollanda-Flandre birleşikliğiydi. Bölge, Flaman tarih ve kültürünün merkezi olmasının yanı sıra Hollanda’nın ilk sömürge açılımlarının da ana üssü idi. Bu sömürgenliğin kişide cisimleşmiş simgesi ise, Hollandalı Amiral Michiel de Ruyter olmuştur. 1607-1676 yılları arasında yaşayan Ruyter, Hollanda tarihine; İngiliz İmparatorluğu’na karşı Hollanda sömürgeciliği ve köle ticaretinin ayakta kalma ve büyümesi anlamında ciddi hizmetlerde bulunmuş bir “milli kahraman” olarak geçer.

Kuşkusuz Ruyter şahsında sömürgenliğinin altın yıllarını yaşayan bölge, öncelinde de belirgin bir zenginlik ve görece refahın merkezi idi.

Pieter Bruegel, tam da bu ortamda yaşamış bir ressamdı. 1552 yılında Fransa üzerinden Roma, Napoli ve Sicilya’yı kapsayan gezilerine çıkmadan ve dolayısıyla İtalyan üslubundan etkilenmeden önce Bruegel, Flaman geleneğinde peyzajlar çizerdi.
Üç yıl süren bu gezisinden dönüşünde sadece resim alanında değil, aynı zamanda dünyaya bakış anlamında da değişmiş ve gelişmiş bir Bruegel olarak döner Anvers’e.

Daha yaşadığı dönemde “köylü” lakabı takılan Bruegel, ağırlıklı olarak köy yaşamı üzerine tuvale yansıttığı resimleri ile bu lakabın kendisine takılmasının boş olmadığını da gösterir.

“Para Çantalarıyla Kasaların Savaşı”

Bu “köylü” ressamın, “Para Çantalarıyla Kasaların Savaşı” adlı oymabaskı eseri, 1560’lı yıllarda Avrupa’da yaşanan ardı arkası kesilmez “din savaşları”na karşı bir çalışma, bir karşı çıkış idi. Bruegel, bu “din savaşları”na (ya da günümüzün Huntington icatlı yeni ismi ile “Medeniyetler Çatışması”na) karşı, söz konusu oymabaskı resminin altına;

“sakın bırakmayın altın dolu küplerinizi
sandıklarınızı, kumbaralarınızı
altınlarınız ve servetiniz için sıklaştırın safları
herkes ayrı bir şey söylüyor
ama gerçeklerden söz eden yok
neden katlanıyoruz
ne yapıyoruz
bizi yıkıntıların altına sürüklemek istiyor onlar
yok mu yağmacılığın ve savaşın olmadığı bir yer
neresi?..”
diye yazar.

1550’lerden öldüğü 1569 yılına dek dünyaya ve resme artık çok daha farklı bir gözle bakan Bruegel, bu farklılığının belki de en ayrıksı ve özel örneklerinden birini, ölümünden bir yıl önce tamamladığı “Körler” adlı tablosu ile sunmuştur.Bizzat Bruegel’in de ifade ettiği gibi, tablonun ilham kaynağı, İncil’de yer alan, körlerin düşüşü hakkındaki meseldir. Matta İncili’nin 15. Bölümü’nde İsa, Ferisiler hakkında şöyle der: “Bırakın onları; onlar, körlerin kör kılavuzlarıdır. Eğer kör köre kılavuzluk ederse, her ikisi de çukura düşer.”

Dönem Avrupasının sayılı sömürgen merkezlerinden biri olmanın yanı sıra bölge, Calvenizmin de merkeziydi ve Calvenist inanca göre körlük, Tanrı’nın verdiği bir ceza idi. Bruegel işte bu “Tanrı’nın cezası” illeti bize, “Körler” tablosunda altı kör üzerinden gösterir.

Mekanımız, Bruegel’in artık handiyse değişmez mekanı olan köylük bir yerdir. Birbirlerine ellerindeki sopalar ve sırt dokunmaları ile tutunmuş körlerden ilki bir çukura düşmüş, ardındaki ikinci kör ise dengesini yitirmiş ve ilk körün üzerine kapaklanmakta iken üçüncü kör, bir şeylerin ters gittiğinin farkına varır gibi olmuş ama o ters gidenin ne olduğunu henüz algılayamamıştır. Gerideki üç kör ise birkaç adım sonra başlarına geleceklerden habersiz, umarsızca öndekileri izlemektedir.

Köyde bu altı körün dışında hiç kimse görünmemekte, sanki köy bomboş gibi durmaktadır. Öyle midir sahi? Etrafın düzenliliği ve yapıların bakımlılığı bu köyün bir “hayalet” köy olmadığını çok net ortaya koymaktadır. Resimde görünen yapılar içinde en belirgin olanı, kilisedir. Calvinist köy halkı pazar ayininde olmasın sakın?.. Kimbilir, belki de tam o sırada dinlenen vaaz, Matta İncili 15. Bölüm üzerinedir. O pazar vaazı anında reel dünyayla tüm bağlarını kesmiş bir köy halkı ve dışarıda (belki daha sonra o köy halkının büyük bir kısmının da içine yuvarlanacağı) çukura düşüp birer birer yok olacak olan körler…

Sömürgenliğin ayak seslerinin duyulmaya başladığı o ilk tarihsel dönemece şahit olan Bruegel, bu tarihselliğin, önünde sonunda varacağı noktaya da işaret eder gibidir.

Momsej Kagan, “tarihsel dönemler, belli bir yaşam düzeninin, onunla da birlikte bu döneme damgasını vurmuş insanların ideallerinin çöküntüye uğradığı, bu çöküntüye uğrayışın ideal ve iyi-olanın kötü ve karanlık-olanı yenmesine artık olanak olmadığını gösteren, kesintili dönemlerdir. Rönesans’ın bunalım döneminde yer alan böyle bir dünya görüşünün çarpıcı bir sanatsal örneği, Pieter Bruegel’in ‘Körler’ adlı resmidir. Uçuruma doğru giden üç beş kör, tüm insanlığın aldığı tarihsel yolu simgelemektedir burada” yorumunu yapar.

Nedim Serkan Durak
Kaynak: http://www.cafrande.org