Bir derdim var kişisel mazilerle. Onları sevmez miyim, sevemez miyim, baş edemez miyim bilmiyorum. Olaydır, inançtır, umuttur, renktir, müziktir, acıdır, sevinçtir, çocukluk ya da aşktır. Her ne ise, (ölenin ardından konuşulmadığı gibi) alıp geri getirmem onları. Eninde sonunda bir yerlere giderler ve sanırım ki yollarımız ayrılmıştır. Belki de dokunulmazlık, anılmazlık katına çıkarırken yüceltirim onları. Belki mumyalarım, belki gömerim, belki yakarım. Bilmiyorum.
Bazıları kendiliğinden silikleşirler. Kimi vazgeçmeler zorludur. Depremler, tufanlar gibi sarsar. Ama eninde sonunda evren durulur. Önce çadırlar kurulur, sonra afet evleri yapılır derken yeni bir mana örülür. Maziler elbet bir yerlere yerleşirler ve bedenimden çıkarlar. Artık nereye giderlerse..
Doğrusu bunca yıllık yoğun yaşantıyı, yaşanmışlıkları ne kadar yanıma aldığımı, yolda neleri yitirdiğimi, zamana düşen tohumlardan nelerin yeşerdiğini de bilmiyorum. Bilmemeyi seviyorum. Yada başka türlüsü gelmiyor elimden…
Gün geldi, öylesine dertop edip sakladığım veya savurduğum, kayıp bir yaşantının gölgeleri kapımı çaldılar. Belki de ben çağırmıştım onları. Ama yine de kapıyı açmak ya da açmamak vardı..
Evet mi, hayır mı derken gölgeler içeri sızdılar gün dönerken. Güneş soldukça uzadılar, yayıldılar ve mekânımı boydan boya kapladılar. Çaresiz kendi loş hayalim de zamanın içinden çıkıp geldi. İmgeler, sözler karşılaştılar, hatırlamaya başladılar.
Sonra gün battı. Ama nedense gölgeler kaybolmadılar. Ay döndü, yıldız tozları yağdı. Zamanın katmanları, anın cilveleri içinde hacim, boyut kazandılar, belki, kim bilir? Dün bugün oldu, anlamak zordu!
Sonra veya nihayet başka bir zaman geldi, gün uyandı, işe koyuldu, gölgeleri yıkadı. Sonra yeniden, yeniden yıkadı.. Kırk seher onları ard arda yıkadı. Yalnızca bellekler ve duygular kaldılar. Dediler ki, zaman unutmaya da, yüceltmeye de gelmezdi! Çünkü sendin zaman, kendindin..
Anladım ki gelen gölgeler ben idiler, vefalı tarihimdiler. Ve elan benimleydiler. Baktım, kendimi, içimdeki şaşkın çocuğu, beden içinde soluklaşan kadını, beceriksiz gerçekliğimi gördüm. Havanın kokusunu sevdim. Zamanı aşıma kattım. Sonra baktım, dokundum ona, selamlaştık saygıyla..
11 Nisan 2007,
Nina Bencoya